İran ve İsrail’in nükleer gerçekleri
- NTI verilerine göre İsrail, yaklaşık 90 nükleer savaş başlığı ve 750-1.110 kg plütonyum stokuyla Ortadoğu’nun tek fiili nükleer gücü konumunda.
- İran’ın 182 kg yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyumu ve 6 bin 600 kg toplam stoku, silah eşiğine yakın bir kapasiteyi işaret ediyor ama silah üretimine dair kanıt yok.
- İsrail, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) dışında kalarak nükleer denetimden muaf, nükleer programını ‘belirsizlik politikası’ (nuclear opacity) ile yürütüyor; yani resmi açıklama yapmadan caydırıcılık sağlıyor.
- İran, NPT’ye taraf ama şeffaflık ve yükümlülük ihlali eleştirilerine maruz kalıyor.

Ortadoğu şu anda bir nükleer gölgenin altında çatışmalarla sarsılıyor. Bölgeyi saran savaş atmosferi, füze saldırıları, insansız hava araçları ve vekalet savaşlarıyla her gün yeni bir gerilim hattı yaratıyor. Dünya kamuoyu bu tablonun merkezine İran’ın nükleer programını yerleştiriyor. Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetleri, yüzde 60 saflığa ulaşan uranyum stoku ve silah eşiğine yaklaşan kapasitesi başlıca gündem olmuş durumunda.
Oysa gözden kaçmaması gereken bir gerçek var: İran’ın tartışılan nükleer kapasitesinin ötesinde, Ortadoğu’da halihazırda fiili bir nükleer güç bulunuyor. İsrail, nükleer programını resmen açıklamasa da yaklaşık 90 nükleer başlığı, 750 ila 1.110 kilogram plütonyum stoku, kıtalararası menzilli Jericho III füzeleri ve nükleer başlık taşıyan denizaltılarıyla bölgedeki caydırıcılık dengesinin sessiz ama güçlü aktörü olarak öne çıkıyor.
Şu an çatışmalar devam ederken, gerilimin görünmeyen katmanında işte bu nükleer dengenin kırılganlığı yatıyor. Uluslararası Nükleer Tehdit İnisiyatifi (Nuclear Threat Initiative - NTI) verileri ışığında İran ve İsrail’in nükleer ve füze kapasitesi arasındaki fark, bölgedeki risklerin, diplomatik hesapların ve askeri hamlelerin arka planını anlamak için kritik önemde.
NTI verilerine göre, her iki ülke de bölgesel ve küresel güvenlikte kritik rol oynarken, izledikleri stratejiler ve sahip oldukları askeri-teknolojik imkanlar farklılık gösteriyor.
Nükleer caydırıcılıkta netlik ve kapasite farkı
İran: Kasım 2024 itibarıyla 182,3 kg yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş uranyuma, Ekim 2024 itibarıyla toplam 6 bin 604 kg zenginleştirilmiş uranyuma sahip. Şubat 2024’te İran, toplam 5 bin megavatlık kapasiteye sahip dört yeni nükleer enerji santralinin inşasına başladığını duyurdu ve 2041’e kadar 20 bin megavat nükleer enerji üretmeyi hedefliyor. İran’ın tam bir uranyum yakıt çevrimi altyapısı mevcut ve programı zaman zaman sabotaj ve suikast girişimlerinin hedefi oldu.
İsrail: İsrail’in yaklaşık 90 nükleer savaş başlığı bulunduğu ve 750 ila 1.110 kg plütonyum stoku ile 187 ila 277 nükleer silah üretebilecek kapasitede olduğu değerlendiriliyor. İsrail, nükleer programının varlığını resmî olarak ne doğruluyor ne de reddediyor ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'na (The Treaty on the Non-Proliferation of Nuclear Weapons - NPT) taraf değil. Ülkenin nükleer deneme yaptığına dair resmî bir kanıt bulunmasa da, 1979’da Güney Afrika ile birlikte bir atmosferik deneme gerçekleştirdiği biliniyor.
Füze kapasitesi
İran: İran giderek sofistike hale gelen balistik füze ve uzay roketi programlarına sahip. Başlangıçta Kuzey Kore’den yardım alan İran bugün büyük ölçüde yerli teknolojilere dayanıyor. Balistik füzelerinde 2 bin km’lik kendi koyduğu bir menzil sınırına uyuyor. Füze ve roket sistemlerini bölgedeki vekil ve müttefik gruplara sağlıyor.
İsrail: İsrail, denizden atılabilen seyir füzeleri ve kısa-orta-uzun menzilli balistik füzeleri içeren geniş bir füze envanterine sahip. Ülke envanterinde nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip 6 adet Dolphin-I ve Dolphin-II sınıfı denizaltı bulunuyor. Jericho III balistik füzelerinin menzili ise 4 bin 800 ila 6 bin 500 km arasında.
İsrail Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'ne de taraf değil ama savunma programı var
İran: Biyolojik silah iddialarını reddediyor. Gelişmiş bir biyoteknoloji ve ilaç sanayi bulunuyor. ABD yönetimi, İran’ın çift kullanımlı bazı faaliyetlerini kaygı verici olarak nitelendiriyor.
İsrail: Biyolojik Silahlar Sözleşmesi’ne taraf değil. Resmî bir biyolojik silah programı bulunmadığı belirtiliyor, ancak bu durum spekülasyonlara yol açıyor. Ülke gelişmiş bir biyosavunma programı yürütüyor.
Kimyasal kapasite
İran: İran-Irak Savaşı sırasında Irak’ın kimyasal saldırılarından ağır kayıplar verdi. 1980’lerde sınırlı bir kimyasal silah kapasitesi geliştirdiğini kabul ediyor, ancak bu silahları silahlandırmadığını ve kullanmadığını savunuyor. ABD’nin İran’ın Libya’ya kimyasal mühimmat sağladığı yönündeki iddialarını reddediyor.
İsrail: 1980’lerde kapsamlı bir kimyasal silah programı geliştirdiğine dair bulgular olduğu belirtiliyor. İsrail, yeni kimyasal ajanlar üretme kapasitesine sahip olduğu ve aktif bir kimyasal savunma programı yürüttüğü değerlendiriliyor.
İsrail’in nükleer tesislere yönelik saldırıları İran'daki programı en fazla birkaç ay geciktirir
Tüm bu tablo, bölgedeki nükleer dengenin sadece sayılara değil, aynı zamanda askeri kabiliyetler ve uluslararası iş birliklerine de bağlı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Öyle ki CNN’in, ABD'li dört yetkiliye dayandırdığı haberine göre, İsrail’in İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırıları Tahran’ın programını en fazla birkaç ay geciktirebilecek güçte. Özellikle Natanz’daki uranyum zenginleştirme tesisi saldırılardan zarar görse de, çok daha derinde ve zırhlı inşa edilmiş Fordow tesisinin korunabildiği belirtiliyor.
Uzmanlara göre, İsrail’in Fordow gibi derin sığınak tesislere ciddi zarar verebilmesi, yalnızca kendi askeri imkanlarıyla mümkün değil; bunun için ABD’ye ait olan özel mühimmatlara ve hava desteğine muhtaç.