Fed’in geleceği tartışma masasında: Trump’ın etkisi artarken, faiz araçları ve bilanço yönetimi yeniden gözden geçiriliyor

PAYLAŞ
Fed’in geleceği tartışma masasında: Trump’ın etkisi artarken, faiz araçları ve bilanço yönetimi yeniden gözden geçiriliyor

ABD’de Cumhuriyetçi senatörler ile Trump cephesinden gelen açıklamalar, Fed’in para politikası araçlarının gelecekte ciddi şekilde sorgulanacağına işaret ediyor. Senatör Ted Cruz’un, Fed’in banka rezervlerine ödediği faizi sonlandırmaya dönük hamlesi ile Fed Başkanı Jerome Powell’ın görev süresinin sonuna yaklaşılması, merkez bankasının işleyişi ve araçları üzerinde daha yoğun bir siyasi baskı ortamı yaratıyor. Fed’in faiz kontrol mekanizmasının bu çerçevede nasıl evrileceği sorusu, para politikası açısından kritik bir döneme girildiğini gösteriyor.

Senatör Cruz’un geçen ay yaptığı çıkış, Fed’in 2008 küresel finans krizinden sonra başlattığı ve o tarihten bu yana sistemin temel direklerinden biri haline gelen rezerv faiz ödemelerini hedef aldı. Cruz’un bu ödemelerin sona erdirilmesine yönelik çağrısı, sadece bireysel bir çıkış değil. Aynı zamanda Trump’a yakın çevrelerin şekillendirdiği ve olası ikinci dönem yönetim planı olarak sunulan Project 2025’in politika önerileri arasında da bu konu yer alıyor. Bu bağlamda Cruz’un girişimi, daha geniş kapsamlı bir stratejinin parçası olarak görülüyor.

Cruz’un önerisi şu ana kadar Kongre'de geniş bir destek bulmuş değil. Ancak hayata geçirilmesi durumunda, Fed'in faiz oranlarını kontrol biçimini kökten değiştirme potansiyeli taşıyor. Fed’in büyük tahvil portföyü üzerindeki etkileri de dikkate alındığında, bu tür bir değişiklik, merkez bankasının piyasa ile olan etkileşiminde ciddi sonuçlar doğurabilir. Fed, bilindiği üzere bilanço büyüklüğünü ve tahvil alımlarını hem genişlemeci hem de sıkılaştırıcı para politikası aracı olarak aktif şekilde kullanıyor. Bu çerçevede sistemde köklü bir değişiklik, faiz dışında diğer politika araçlarını da etkileyebilir.

Powell’ın yerine geçebilecek isimler arasında geçen bazı adaylar ise Fed’in bilanço büyüklüğü ve faiz politikası arasında daha radikal tercihlere yönelme sinyali veriyor. Bu isimlerden biri olan Fed Guvernörü Christopher Waller, Fed bilançosunun 6,1 trilyon dolara kadar küçülmesini yeterli bulabileceğini söylerken, Powell’ın potansiyel halefi Kevin Warsh çok daha sert bir duruş sergiliyor. Warsh, verdiği son röportajlarda faiz indirimiyle eşzamanlı olarak bilanço küçültme adımlarının agresif şekilde atılması gerektiğini savundu. Warsh’a göre bu politika, hem ana caddedeki ekonomik aktörleri destekleyecek hem de Wall Street’teki aşırı spekülasyonu sınırlayacak.

Bu görüşler, Fed’in bilançosu ve faiz stratejisi üzerinden yürütülen tartışmanın 2025 yılında daha da derinleşeceğini gösteriyor. 2022’den bu yana 2 trilyon dolardan fazla tahvil satan Fed’in mevcut bilançosu yaklaşık 6,7 trilyon dolar seviyesinde bulunuyor. Piyasa aktörleri bu miktarın yıl sonuna kadar 6,1 trilyon dolara kadar gerileyebileceğini öngörürken, daha sert politika önerileri bu sürecin hem yönünü hem de hızını değiştirebilir.

Fed’in faiz kontrol mekanizması, 2008 sonrası dönemde şekillenen yeni para politikası rejiminin temelini oluşturuyor. Bu sistem, Fed'in finansal sistemi nakitle doldurmasının ardından faizleri etkin şekilde kontrol etmesine olanak sağladı. Eski New York Fed Başkanı William Dudley'e göre bu yapı, para politikasının uygulanmasını kolaylaştırırken aynı zamanda Fed’in piyasadaki rezerv seviyeleri üzerinde aktif müdahale ihtiyacını azaltıyor. Ancak sistem, bankacılık sektörüne örtük bir sübvansiyon sağladığı gerekçesiyle eleştiriliyor ve merkez bankasını sürekli zarar eden bir kuruma dönüştürdüğü ifade ediliyor. Bu zararlar, Fed’in daha önce Hazine’ye aktardığı karların kesilmesine neden oldu.

Fed’in mevcut kayıplarının temel nedeninin rezerv faizinden çok, pandemide yapılan uzun vadeli tahvil alımlarından kaynaklanan faiz-gelir dengesizliği olduğunu belirten Dudley, sisteme dönük eleştirilerin önemli bir kısmının yanlış anlama içerdiğini savunuyor. Powell da haziran ayında Senato’da yaptığı konuşmada, "kıt rezervlere geri dönüş"ün zorlu ve istikrarsız bir süreç olacağını dile getirmişti.

Fed’in rezervlere faiz ödeme yetkisinin sınırlanması ya da kaldırılması, mevcut araç setini kullanma kapasitesini doğrudan etkileyebilir. Bu durumda Fed, fazla likiditeyi hızla piyasadan çekmek zorunda kalabilir. Böyle bir adım, büyük çaplı tahvil satışlarını gündeme getirecek ve kısa vadeli faizlerde ani yükselişleri tetikleyebilir. Duke Üniversitesi’nden eski Fed yetkilisi Ellen Meade, kriz öncesi sisteme dönüş isteğini anladığını belirtmekle birlikte, tahvil satışlarının doğuracağı makroekonomik sıkıntıların göz ardı edilmemesi gerektiğini vurguluyor.

Son gelişmeler, Fed’in para politikası araçlarının yalnızca teknik değil, aynı zamanda siyasi bir gündemin parçası haline geldiğini gösteriyor. LH Meyer analisti Derek Tang, Cumhuriyetçilerin Fed’e daha esnek bir politika uygulanması için baskı kurma stratejisinde hiçbir ayrıntıyı atlamadığını, bilanço büyüklüğünün bu stratejinin en görünür başlığı haline geldiğini belirtiyor. Tang’a göre, Fed’in portföy tercihlerinin Trump yönetiminin mali politikalarıyla nasıl örtüşeceği, önümüzdeki dönemde daha da fazla tartışma yaratacak.