2026 için kritik uyarı: “Yapısal reformlara öncelik verilmeli, gerçekçi hedefler konulmalı”

Derya Yüce
PAYLAŞ
  • Cnbce.com'a konuşan İktisatçı Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin 2026’da kalıcı bir dezenflasyon başarısı elde edebilmesi için para politikasının tek başına yeterli olmayacağını vurguladı. Eğilmez, israfın azaltılmasının, mali disiplinin güçlendirilmesinin ve yapısal reformların hızla devreye alınmasının ekonomi için zorunluluk taşıdığını belirtti.
  • Gazeteci ve Yazar Alaattin Aktaş ise 2025 boyunca uygulanan ekonomi politikalarının büyüme, enflasyon ve işsizlik üzerindeki etkilerini değerlendirirken 2026 için temkinli bir tablo çiziyor. Aktaş’a göre yıllık enflasyondaki gerileme olumlu görünse de toplam fiyat artışlarının halkın yaşamında hissedilir bir rahatlama yaratmaması, güven sorununu derinleştiriyor.
  • A1 Capital Genel Müdür Yardımcısı Üzeyir Doğan da 2026’nın özellikle ikinci yarısında faizlerin görünür hâle gelmesi ve tansiyonun düşmesi durumunda Borsa İstanbul’da büyük ölçekli şirketlere yönelik ilginin tekrar güçlenebileceğini ifade etti. Bu nedenle 2026'ın hem risklerin hem de yeni fırsatların şekillenebileceği kritik bir dönem olduğunu belirtti.
2026 için kritik uyarı: “Yapısal reformlara öncelik verilmeli, gerçekçi hedefler konulmalı”

Türkiye ekonomisinin 2025 boyunca en temel gündem maddesi enflasyon oldu. Görünen o ki bu tablo, 2026’nın ana başlığını oluşturmaya devam edecek. Türkiye’de enflasyon halen yüzde 30’un üzerinde ve bu oran OVP tahmininin de üzerinde. Toplam fiyat artışı ise Haziran 2023’ten bu yana yüzde 165’i aştı. Ekonomi yönetimi mevcut seyrin dezenflasyon süreciyle uyumlu bir patikada ilerlediğine dair değerlendirmelerde bulunurken, halkın da düşüşü ne zaman hissedeceği merak konusu.

Peki, enflasyonla mücadelede atılan adımlar yeterli mi, ne kadar sonuç veriyor ve 2026’ya dair beklentiler neler? Cnbce.com’a konuşan iktisatçı Mahfi Eğilmez ve Alaattin Aktaş, Türkiye’nin enflasyonla mücadele noktasında uyguladığı politikaları değerlendirerek tavsiyelerde bulundu.

A1 Capital Genel Müdür Yardımcısı Üzeyir Doğan ise uygulanan politikaların piyasalara nasıl yansıdığını analiz etti. Ekonomistler, 2026’nın hem güven hem büyüme hem de enflasyon cephesinde belirleyici bir sınav yılı olacağı noktasında hemfikir.

Mahfi Eğilmez: Maliye politikası da devreye sokulmalı

İktisatçı Mahfi Eğilmez, Türkiye’nin enflasyonla mücadele noktasında uyguladığı politikaları değerlendirerek tavsiyelerde bulundu. Maliye politikasına işaret eden Eğilmez, sözlerine şöyle devam etti: “Ekonomi yönetimi sadece para politikasından değil maliye politikasından da yararlanmalı. Maliye politikası denildiğinde yalnızca vergilerin artırılması değil mutlaka kamu harcamalarındaki israfın düşürülmesi gerekli. Böyle bir uygulama yapmıyoruz. Kamu kesiminde israf sürüyor."

Eğilmez, enflasyonun iki yılı aşkın süredir yüzde 30’un üzerinde olduğunu, bu oranın OVP tahmininin de üzerinde gerçekleştiğine işaret etti.

Halkın hissettiği enflasyon oranına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Eğilmez, “Enflasyon gerçekten düşmediği sürece halkın düşüşü günlük yaşamında hissetmesi mümkün değil. Fiyatların artış hızı yavaşlıyor ancak düşüş çok yavaş. Halk, enflasyonun açıklanan resmi oranlardan çok daha yüksek olduğuna inandığı için eline geçen parayı, satın alma gücünü yitirmeden bir an önce harcamak istiyor. Bu davranış kalıbını değiştirecek bir politika yürütülmezse, enflasyon direnmeye devam eder” ifadelerini kullandı.

2026 için kritik uyarı: “Yapısal reformlara öncelik verilmeli, gerçekçi hedefler konulmalı” - Resim : 1

“Yapısal reformlara öncelik verilmeli”

Eğilmez, uygulanan ekonomi politikalarına ilişkin “Faiz politikası var (ki o da çok eksik) bir de düşük tutmaya yönelik kur politikası var. Başka da ciddi bir politika göremiyorum. Bu ikisi Türkiye’ye caeer trdae yoluyla döviz girişine ve halkın elindeki dövizleri bozdurup Türk Lirası’na dönmesine yol açıyor” değerlendirmesinde bulundu. GSYH (ya da Merkez Bankası rezervleri) ile ilgili yürütülen çalışmalara ilişkin ise “TCMB rezervleri, dolar cinsinden GSYH yüksek görünüyor. Yani mevcut politika tam anlamıyla bir “makyaj politikası” olarak duruyor karşımızda. Makyajı sildiğimiz anda görünüm iyi değil. Ne tarım politikası, ne sanayi politikası, ne eğitim politikası, ne teşvik politikası var. Bu alanlarda bırakın dezenflasyon sürecini destekleyecek yaklaşımları, bozulmayı, geriye düşmeyi önleyecek yaklaşımlar bile yok ortada. OVP, tam anlamıyla bir “dilek ve temenniler” yaklaşımı gibi. Yapılması gerekenleri sıralıyor ama sanki yapılsın diye değil de soranlara göstermek için yazılmış gibi.” şeklinde konuştu. 2026’ya dair tavsiyelerde de bulunan Eğilmez, “Hukuk, demokrasi, düşünce ve ifade özgürlüğü, liyakat, eğitim gibi alanlarda hızla uygarlık düzeyine yükselişi sağlayacak yapısal reformalar yapılmalı. Bunlar olmadan Türkiye’de yatırım ortamı düzelmez, insanlar da işlerin düzeleceğine inanıp ona göre davranmaz” ifadelerini kullandı.

Alaattin Aktaş: 20 Mart ekonomide yılın gidişatını değiştirdi

Nasıl Bir Ekonomi yazarı Alaattin Aktaş, 2025'te ekonominin performansına dair yaptığı değerlendirmede, "Ekonomiye bu yılın ilk yarısında damgasını vuran gelişme hiç kuşku yok ki siyasetteki gelişmeler ve mart ayında başlayan süreç. Dolayısıyla yılın ilk yarısını, belki de tümünü mart ayına kadarki ve sonraki dönem olarak düşünmeliyiz" dedi.

Merkez Bankası'nın faiz indirimine geçen yılın aralık ayında başladığını, indirimin Ocak ve Mart aylarında da devam ettiğini hatırlatan Aktaş, siyasi gelişmelerin etkisiyle Merkez Bankası’nın nadiren başvurulan bir adım attığını ve 20 Mart’ta faiz artışına gittiğine dikkat çekti. Bu kararla faiz indirimlerinin kesintiye uğradığını söyleyen Aktaş, bu gelişmeden büyümenin, enflasyonun, sanayi üretimi ve işsizlik verilerinin de etkilendiğine dikkat çekti.

Aktaş, sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye 2025 yılında yüzde 4 büyüme öngörüyorken bu oran yüzde 3,3’e revize edildi, edilmek zorunda kalındı. Çünkü yükselen faizlerle ekonominin daha yavaş büyüyeceği ortadaydı. Aslında bu, enflasyonla mücadele açısından biraz da istenen bir durumdu. Tabii ki akla “Ekonominin yavaş büyümesi enflasyonla mücadeleye ne ölçüde katkı verdi” sorusu gelecektir. Bu soru “Ne kadar katkı verdi” şeklinde değil de, “Katkı verdi mi” şeklinde de sorulabilir."

2026 için kritik uyarı: “Yapısal reformlara öncelik verilmeli, gerçekçi hedefler konulmalı” - Resim : 2

“Enflasyonun yıllık bazda geriliyor olması önemli ama…”

Büyümenin yavaşlamasıyla enflasyonun az arttığına vurgu yapan Aktaş, sanayi üretimi ve işsizlikteki artışın dikkat çekici boyutlara ulaştığını söyledi. “Görünür işsizlik” denilen oranda kaygı verici bir bozulma yoksa da gerçek işsizliği gösteren “atıl işgücü oranı” yüzde 30’lara yakın seyretti, hatta yıl içinde bazı aylarda bu oranın da üstüne çıktı. Büyümenin görece yavaş seyretmesi, buna bağlı olarak ithalatın çok artmaması, o da cari açığın fazla büyümemesi sonucunu doğurdu. Cari açık, Türkiye için geçen yıl olduğu gibi bu yıl da önemli bir sorun olacağa benzemiyor, hatta açığın başlangıçta öngörülenin altında kalacağı anlaşılıyor" ifadelerini kullandı. "Ne yazık ki dezenflasyon kavramının da içi boşaltıldı. Bu kavramla kastedilen yıllık enflasyon oranının gerilemesi. Ekimdeki yüzde 2,55’lik oranla yıllık artış eylül sonundaki düzeyin altında oluştu ve bu tabii ki dezenflasyon süreciyle uyumlu bir duruma işaret ediyor. Ama unutulmasın, eylüldeki yıllık oran ağustostan daha yüksek gerçekleştiğinde de dezenflasyon sürecinin devam ettiği görüşü dile getirilmişti" diyen Aktaş, enflasyonun yıllık bazda geriliyor olmasının önemli olduğunu söyledi. Enflasyonla mücadelede dikkat edilmesi gereken iki detay olduğuna işaret eden Aktaş, nereden nereye gelindiği ve dezenflasyon programının uygulandığı tarihler arasındaki fiyat artışlarına bakılması gerektiğinin altını çizdi.

“Enflasyonda gerçekçi hedefler belirlenmeli”

Ekonomi yönetiminin dezenflasyon politikası uygulamayan başladığı Haziran 2023'te yıllık enflasyonun yüzde 38 düzeyinde olduğunu hatırlatan Aktaş, sözlerine şöyle devam etti: "İki buçuk yıl sonra gelinen oran yüzde 33 ve öyle çok da büyük bir kazanım yok. Bu iki tarihe değil de arada zirve orana bakılırsa tabii ki düşüş çok daha hızlı ama burada önemli olan başlangıca göre kat edilen yol. İkincisi ise bu programın uygulandığı tarihler arasındaki fiyat artışının düzeyi. Bu hep ikinci planda kalıyor. Oysa çok önemli. Haziran 2023’ten Ekim 2025’e kadar olan dönemde fiyatlar toplam yüzde 165 artış gösterdi. Türkiye enflasyonda 2025’i, hemen her yıl olduğu gibi öngördüğünün çok üstünde bir oranla kapatacak." Bu yıl yüzde 31-33 aralığında beklenen enflasyondan sonra 2026'da bu düzeyin yarısına inilemeyeceğinin ortada olduğunu belirten Aktaş, "Bunun en büyük nedeni de toplumdaki güvensizlik ve enflasyonun bu düzeye çekilemeyeceği inancı. Gerçekçi hedefler belirlemeden ve birkaç yıl o hedeflerin gerçekleştiğini vatandaşa göstermeden bu güvensizliği kırmak mümkün değil. Kuşkusuz daha öncelikli olarak vatandaşın enflasyon ölçümüne inanmasını sağlamak gerekiyor. Oysa bu çok zor ve belki daha kötüsü bunu sağlama yönünde hiçbir adım atılmıyor" değerlendirmesinde bulundu.

“Cari açık ekonomi için sorun oluşturabilecek düzeyde değil”

Türkiye’de enflasyon politikasının iki temel ayağı olduğunu ifade eden Aktaş, döviz kurunun çok artmasını önleyerek ithalat maliyet baskısını hafifletmek, diğerinin ise iç talebi kısmak olduğunu belirtti. Aktaş, “İç talebi kısma çabaları işe yaramıyor değil. Ancak her ilacın bir yan etkisinin olması gibi talebin kısılması dönüp dolaşıp üretimi vuruyor. Ama üretimdeki bu daralmanın ya da az artışın bir açıdan yararı da var. Bu durum daha az ithalat, daha az cari açık olarak bir avantaja dönüşüyor” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin 2025 yılında 28,6 milyar dolar cari açık vermeyi öngördüğünü, ancak 2026-2028 orta vadeli programda bu tutarın 22,6 milyar TL’ye revize edildiğini hatırlatan Aktaş, 2026 yılında da 22,3 milyar dolarlık açık öngörüldüğünü, bu tutarın GSYH’ye oranının yüzde 1,3 olduğunu, bu rakamında Türkiye ekonomisi için sorun oluşturabilecek bir düzey olmadığını vurguladı. “Dolayısıyla bu ekonomi politikası sürdürüldüğü sürece cari açık Türkiye için çok önemli bir ekonomik sorun oluşturmayacaktır. Ama Türkiye ne zaman ki hızlı büyüme tercihine yönelir; bunun sonucunda da ithalat artmaya başlar, o zaman cari açık sorunundan söz edilebilir” değerlendirmesinde bulundu.

Üzeyir Doğan: TCMB 2026’da da faiz indirimlerinde ölçülü olmalı

A1 Capital Genel Müdür Yardımcısı Üzeyir Doğan da Türkiye’nin yaklaşık bir buçuk yıldır devam eden dezenflasyon sürecini ve 2026 beklentilerini değerlendirdi. Doğan, enflasyonda son aylarda görülen gerilemenin beklentilerin oldukça gerisinde kaldığını söyledi. Doğan, “Her ne kadar enflasyon rakamlarında bir düşüş görüyorsak da bu gerileme beklentilerin oldukça altında kaldı. Konut, eğitim ve gıda gibi para politikasına daha az duyarlı olan kalemlerdeki katılık, beklentilerle uyumsuzluğun temel nedeni oldu” ifadelerini kullandı. Enflasyondaki bu sapmanın, TCMB’nin para politikasını daha temkinli yürütmesine neden olduğuna dikkat çeken Doğan, şu değerlendirmeyi yaptı: “Beklentilerden sapmış olunması TCMB’nin faiz indirimlerinde ölçülü davranmasına yol açtı. Bahsi geçen katı kalemlerdeki yüksek seyrin diğer kalemlere de yayılmaması için reel olarak değerlenen TL politikası tercih edildi. Bu tercihin en azından 2026 ortalarına kadar devam edeceğini düşünüyoruz. Bu süreçte TCMB’nin faiz indirimlerinin de ölçülü şekilde devam edeceği kanaatindeyiz.”

2026 için kritik uyarı: “Yapısal reformlara öncelik verilmeli, gerçekçi hedefler konulmalı” - Resim : 3

“Borsa, 2026’nın 2. Yarısı fırsat oluşturabilir”

Doğan, yüksek faiz ortamı ve reel olarak değerlenen TL’nin, ucuz çarpanlara rağmen Borsa İstanbul’daki ana şirketler üzerinde baskı oluşturmayı sürdüreceğini de kaydetti. 2025 yılındaki çalkantılara rağmen yabancı yatırımcının sınırlı da olsa Borsa İstanbul’a ilgi gösterdiğini belirten Doğan, bunun psikolojik olarak olumlu bir etki yarattığını söyledi. “Bu ilgi henüz bir trend oluşturacak düzeye ulaşmadı ancak önceki yıllardaki çıkışların ardından rakamın pozitife dönmesi önemli. Ucuzluk hikâyesi ve bazı sektör ile şirketlerin öne çıkması bu girişte etkili oldu” diyen Doğan, 2026 yılı için sadece ucuzluğun tek başına bir gerekçe olmayacağını vurguladı. “Ucuzluk hikâyesi devam etse de bunun tek başına yeterli bir giriş gerekçesi olmadığı tecrübeyle görüldü. İçerideki hukuki ve siyasi ortam ile jeopolitik riskler sermaye girişlerini sınırlamaya devam ediyor” ifadelerini kullandı. Üzeyir Doğan, bu baskı unsurlarında bir iyileşme yaşanması durumunda tabloyu pozitife çevirecek bir senaryo olduğuna da dikkat çekti: “Eğer içerde tansiyon düşer ve özellikle faiz oranlarının 2026’nın ikinci yarısında ulaşabileceği seviyeler görünür hâle gelirse, yabancı yatırımcının Türk hisse senetlerine yönelik motivasyonunun arttığını görebiliriz.” Doğan, böyle bir atmosferde, son yıllarda beklentileri karşılayamayan ancak reel olarak ucuzlayan ana endeks şirketlerine yönelik ilginin yeniden artabileceğini belirtti. 2026'nın ilk yarısının 2025'ten çok farklı olmasını beklemediklerini ifade eden Doğan, ancak içerde tansiyonun düşmesi ve faizlerin gerilemesinin ikinci yarı için bir fırsat oluşturabileceğini söyledi. "Bu ortamda BIST 30 ve BIST 100 gibi ana endekslerde yer alan, yatırımcısını son dönemde üzen ancak borsanın gerçek lokomotifi olan büyük ölçekli şirketlere yönelik ilginin arttığını görebiliriz" dedi.