Avrupalı yetkililer: ABD saldırılarına rağmen İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stokları büyük ölçüde korundu

İran’ın nükleer programına yönelik ABD tarafından gerçekleştirilen hava saldırılarının ardından, Avrupa’ya ulaşan ilk istihbarat raporları, Tahran’ın silah yapımına yakın saflıkta zenginleştirdiği uranyum stoklarının büyük ölçüde bozulmadan kaldığını ortaya koydu. Financial Times’a konuşan iki Avrupalı yetkili, saldırının ardından yapılan ilk değerlendirmelerin, İran’ın yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumunun önemli bir kısmının etkilenmediğini ortaya koyduğunu belirtti.
İstihbarat kaynaklarına göre, İran’ın %60 saflığa kadar zenginleştirilmiş 408 kilogramlık uranyum stoku, saldırının hedefi olan Fordow tesisinde yoğunlaşmamıştı. Aksine, bu stratejik malzemenin ülke genelinde farklı tesislere dağıtıldığı tespit edildi. Fordow, Kum kenti yakınlarında bir dağın içine gömülü bir tesis olarak uzun süredir Batılı istihbarat servislerinin yakından izlediği bir hedef durumundaydı.
ABD Başkanı Donald Trump ise saldırı sonrası Truth Social platformunda yaptığı açıklamada, “Tesisten hiçbir şey çıkarılmadı. Çok uzun sürecek, çok tehlikeli olacak ve taşınması çok ağır ve zor olacak!” diyerek operasyonun nükleer programı çökerttiğini savundu. Ancak bu iddialar, hem gelen istihbarat hem de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi’nin açıklamalarıyla çelişiyor.
Grossi, Fransız radyosuna verdiği demeçte, İran’ın nükleer altyapısının ciddi zarar gördüğünü kabul etti ancak programın tamamen yok edildiği yönündeki söylemleri abartılı bulduğunu ifade etti. Grossi ayrıca, BM denetçilerinin hâlâ İran’daki tesislere yeniden erişim izni beklediğini ve özellikle %60 oranında zenginleştirilmiş 408 kilogram uranyumun fiziksel olarak yerinde teyit edilmesinin şart olduğunu vurguladı.
İranlı yetkililer ise uranyum stokunun, saldırılar gerçekleşmeden önce İsrail’in günler süren hava harekâtı sırasında taşındığını iddia etti. Saldırılarda, ABD ordusu Pazar günü hem Fordow hem de Natanz’daki zenginleştirme tesislerini hedef aldı. Ayrıca, yakıt dönüşüm sürecinde rol oynayan ve malzeme depolama işlevi gören Isfahan tesisine de seyir füzeleriyle saldırı düzenlendi. Uydu görüntülerine göre, Fordow’daki tünel girişleri toprakla kapatıldı ve sığınak delicilerle vurulan noktalarda büyük çukurlar oluştu. Erişim yollarının da hasar gördüğü raporlandı.
İsrail Atom Enerjisi Komisyonu, bu hafta yaptığı değerlendirmede ABD ve İsrail’in ortak saldırılarının “İran’ın nükleer silah geliştirme kabiliyetini yıllarca geriye götürdüğünü” öne sürdü. Ancak nükleer güvenlik uzmanları, İran’ın uranyum stoklarını elinde tutması ve gizli santrifüj üretim altyapısını koruması durumunda, silah yapımına uygun parçalanabilir materyal üretme kapasitesini kısa sürede yeniden kazanabileceğine dikkat çekiyor.
Öte yandan, Avrupa Birliği içerisinde Tahran ile nasıl bir ilişki yürütüleceği konusu da belirsizliğini koruyor. Üç farklı Avrupalı yetkilinin aktardığına göre, ABD yönetimi, saldırılar sonrası İran’ın nükleer kapasitesine dair AB müttefiklerine net ve kapsamlı bir istihbarat sunmuş değil. Ayrıca, Washington’ın Tahran ile ilerleyen süreçte nasıl bir diplomatik yaklaşım benimseyeceğine dair de açık bir yönlendirme yapılmadı.
AB yetkilileri, Tahran’a yönelik politikalarının, Washington’dan diplomatik çözüm yönünde yeni bir girişim gelene kadar "askıya alındığını" ifade etti. Trump ile AB liderleri arasında bu hafta yapılan görüşmelerden de somut ve kararlı bir mesaj çıkmadığı belirtiliyor. Oysa Trump yönetimi, savaşın patlak vermesinden önce İran’la dolaylı görüşmeler yürüterek yeni bir nükleer anlaşma zemini arayışındaydı.
Trump, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Washington’ın gelecek hafta Tahran ile yeniden görüşmelere başlamayı planladığını söyledi. Ancak İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırıların ardından, böyle bir anlaşmaya ihtiyaç kalmadığını da belirtti.
Durumu değerlendiren bir Avrupalı yetkili, “Tam anlamıyla dengesiz bir tablo var. Şimdilik hiçbir şey yapılmıyor” dedi. Avrupa başkentlerinde, ABD’nin nükleer krizi diplomasiyle çözmekten uzaklaştığı yönünde artan bir endişe hakim. İran ise nükleer programının tamamen barışçıl ve sivil amaçlara hizmet ettiğini savunmayı sürdürüyor. Ancak bu savunmanın sahada oluşan fiili durumla giderek daha az örtüştüğü görülüyor.