Piyasaların “gümrük vergisi zaferi” coşkusu erken olabilir

PAYLAŞ
Piyasaların “gümrük vergisi zaferi” coşkusu erken olabilir

Financial Times yazarı Rana Foroohar, geçen hafta ABD ile Çin arasında varıldığı belirtilen gümrük vergileri anlaşmasının piyasalarda yarattığı iyimserliğin erken ve abartılı olduğu görüşünde. Foroohar, piyasaların bu gelişmeyi, küresel ekonomik yapının temelinde yaşanan daha derin dönüşümleri göz ardı ederek kutladığını savunuyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’e karşı başlattığı ticaret savaşında yaşanan 90 günlük bir gümrük tarifesi ara kararının ardından, yatırımcıların iyimserliği yeniden canlandı. Foroohar’a göre, yatırımcılar bu gelişmeyi, Trump’ın çevresinde yer alan piyasa dostu Hazine Bakanı Scott Bessent’in artık karar alma sürecinde etkili olduğu, ticaret savaşının mimarlarından biri olan Çin şahini Peter Navarro’nun ise etkisizleştirildiği şeklinde yorumladı. Ancak Foroohar bu senaryoya kuşkuyla yaklaşıyor.

Ona göre piyasalarda yaşanan yükseliş sadece geçici bir iyimserlikten ibaret. Üstelik bu iyimserlik, ABD’de %10 seviyesinde genel olarak uygulanan tarifelerin üç ay içinde normalleşeceği yönündeki bir "en iyi senaryo"ya dayanıyor. Foroohar, önümüzdeki yıllarda küresel ekonomide daha kalıcı ve yapısal eğilimlerin etkili olacağını, bu nedenle dalgalanmaların süreceğini öngörüyor.

Tarifelerin kısa vadede fiyatlara etkisinin veri setlerinde henüz tam anlamıyla görülmediğini kabul etmekle birlikte, Foroohar birçok anekdotsal işaretin enflasyonist baskıların yolda olduğuna işaret ettiğini belirtiyor. Walmart’ın Çin'den ithal edilen elektronik ürünler ve oyuncaklarda fiyat artışına gitmesi bu sinyallerden biri. Şirketin CEO’su Doug McMillon, uygulanan tarifelerin etkisinin büyüklüğüne vurgu yaparken, fiyat baskısını tamamen içselleştirmelerinin mümkün olmadığını ifade etti. Walmart gibi dev bir perakendeci dahi fiyatları artırmak zorunda hissediyorsa, diğer şirketlerin de benzer adımlar atacağı beklentisi güçleniyor.

ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jay Powell’ın geçen haftaki açıklamaları da bu riskleri teyit eder nitelikteydi. Powell, daha yüksek reel faiz oranlarının, enflasyonun 2010’lu yıllardaki göreli istikrar dönemine kıyasla artık daha oynak olabileceğine işaret etti. Fed Başkanı, küresel ekonomi ve para politikaları açısından zorlayıcı olacak daha sık ve kalıcı arz şoklarının yaşanabileceği bir döneme girildiğini söyledi.

TS Lombard’ın yönetici direktörü Steve Blitz de yayımladığı bir yatırımcı notunda, tarifelerle birlikte büyüyen bütçe açıklarının daha yüksek enflasyonu adeta garanti ettiğini yazdı. Blitz’e göre, sadece para politikası araçlarıyla bu eğilimin tersine çevrilmesi mümkün görünmüyor.

ABD’nin mali yapısı ise bu tablonun arka planındaki en büyük sorunlardan biri. Tarife gelirleri yıllık 200 ila 250 milyar dolar arasında hesaplanıyor. Ancak bu rakamlar, 1,8 trilyon dolarlık bütçe açığını kapatmakta yetersiz kalıyor. Üstelik Temsilciler Meclisi’nde gündemde olan yeni bütçe tasarısı da bu yükü artırma riski taşıyor. Söz konusu tasarının, on yıl içinde borcu 3,3 trilyon dolar artırması, eğer geçici süreli düzenlemeler kalıcı hâle gelirse bu artışın 5,2 trilyon doları bulması bekleniyor. Bazı Cumhuriyetçi milletvekillerinin bu tasarıya karşı çıkmasına rağmen görüşmeler devam ediyor ve çıkan sonucun bütçe disiplinine katkı sunması beklenmiyor.

Foroohar’a göre bu mali tablo sadece ABD içinde değil, küresel düzeyde de zincirleme etkiler yaratabilir. Örneğin faizlerin yüksek kalmasına rağmen, ekonomik yavaşlamayla birlikte vergi gelirlerinde düşüş yaşanırsa, ABD için daha büyük mali zorluklar ortaya çıkabilir. Enflasyon, kamu borcunu eritmeyi kısa vadede kolaylaştırsa da, üretim maliyetlerini artırarak ABD'de iş yapmayı pahalı hâle getirebilir. Blitz’in bu konuda dikkat çektiği bir başka senaryo, Fed’in faizleri kontrol altında tutmak için doların değer kazanmasına destek verdiği, ancak bu esnada şirketlerin hem sermaye hem de işgücü ithal etme imkanlarının tarifelerle kısıtlandığı bir durum.

Trump’ın bu ortamda üretimi yurtiçine çekmeye yönelik baskısını artırması bekleniyor. Geçtiğimiz günlerde Apple’ın Hindistan’dan iPhone tedarik etme planlarını duyurmasının ardından yaşanan gerginlik, bu yaklaşımın bir örneği. Ancak Foroohar’a göre dünya genelinde de karşı hamleler eksik değil. Çin ve diğer bazı ülkeler, son yıllarda ABD dolarına bağımlılığı azaltma hedefiyle ciddi altın rezervleri biriktirdi. Altın fiyatları piyasalardaki kısa vadeli toparlanmayla biraz gerilemiş olsa da, Foroohar fiyatlarda yeni bir artışın şaşırtıcı olmayacağını belirtiyor. ABD’li perakende devi Costco’nun altın külçe satışına getirdiği yeni sınırlamalar da bu talebin boyutuna işaret ediyor. Şirket artık müşterilerin aynı anda yalnızca bir külçe almasına izin veriyor.

Mevcut dönemi zorlaştıran bir başka faktör, hem arz hem de talep şoklarının aynı anda yaşanabileceği olasılığı. Tarifeler, tüketici talebinin yavaşladığı bir anda tedarik zincirlerini zorlayabilir. Princeton Üniversitesi ekonomi tarihçisi Harold James, bu ikili şokun son olarak Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşandığını hatırlatıyor. James, Hoover Enstitüsü’nde yaptığı sunumda, arz şoklarının küreselleşmeyi teşvik etme, talep şoklarının ise içe kapanma eğilimini güçlendirme eğiliminde olduğunu belirtti. Ancak iki şokun bir araya gelmesiyle ne olacağı öngörülemez. Ona göre bu tür kriz dönemleri, devlet yönetiminin etkinliğine yönelik talebi artırır.

İngiltere’de yaşanan “Liz Truss anı”, bu yönetim kapasitesinin eksik olduğu durumlarda neler yaşanabileceğinin somut bir örneği. Foroohar, ABD’nin de benzer bir tabloyla karşılaşabileceği uyarısında bulunuyor.