OECD’den Türkiye için çifte revizyon: 2025 ve 2026 büyüme tahminlerini düşürdü
- OECD, Türkiye ve dünya ekonomisine ilişkin büyüme beklentilerini aşağı yönlü revize etti. Kuruluş, 2025 ve 2026 için Türkiye'nin büyüme tahminini düşürürken, enflasyonun 2026 sonuna doğru gerilemesini bekliyor.
- Ancak yukarı yönlü risklerin sürdüğüne dikkat çekerek, sıkı para ve maliye politikalarının korunması gerektiği vurgulandı.
- Küresel büyüme tahminleri de zayıflayan dış talep nedeniyle aşağı çekildi.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Türkiye ekonomisi ve küresel ekonomi için 2025 ve 2026 büyüme tahminlerini düşürdü.
OECD Türkiye için mart ayında açıkladığı 2025 yılı büyüme tahminini yüzde 3.1'den yüzde 2.9'a indirirken, küresel büyüme tahminini ise yüzde 3.1'den yüzde 2.9'a düşürdü.
OECD bugün yayımladığı raporunda Türkiye ekonomisinin 2026 büyüme tahminini yüzde 3.9'dan yüzde 3.3'e düşürürken, küresel ekonomi için 2026 tahminini yüzde 3'den yüzde 2.9'a indirdi.
OECD ayrıca 2025 için Türkiye'deki ortalama enflasyon tahminini martta açıkladığı seviye olan yüzde 31.4'te sabit tuttu.
Rapora göre OECD Türkiye'de 2026 için ortalama enflasyon tahminini martta açıkladığı yüzde 17.3'ten yüzde 18.5'e çıkardı.
OECD raporunda Türkiye'de sıkılaşan finansal koşullar ve mali disiplinin hanelerin tüketimini sınırladığı ve özel yatırımlar ve ihracatın 2025'te zayıflayan dış talep nedeniyle yavaşlayacağı fakat 2026'da kademeli olarak toparlanmasının öngörüldüğü belirtildi.
Enflasyonun ise sıkı para politikası sayesinde önemli ölçüde gerilemesi ve 2026 sonunda yaklaşık yüzde 15 seviyesine düşmesi bekleniyor.
Raporda, "Bununla birlikte, enflasyonda yukarı yönlü riskler halen güçlü ve uluslararası ticaretteki gelişmelerin etkisi belirsizliğini koruyor. Enflasyonun kalıcı biçimde düşüşe geçmesini sağlamak için maliye ve para politikalarının sıkı kalması gerekiyor" denildi.
2026 yılında enflasyondaki düşüş, para politikasının daha az kısıtlayıcı olmasına imkan tanıyarak büyümeyi destekleyebilir. İş gücü piyasası ve rekabet politikası başta olmak üzere yapısal reformlar, makroekonomik istikrarı güçlendirebilir ve uzun vadeli büyüme potansiyelini artırabilir.