Trump Ortadoğu’yu ateşe attı: İran’a saldırı kararıyla Beyaz Saray’da en riskli hamlesini yaptı

PAYLAŞ
Trump Ortadoğu’yu ateşe attı: İran’a saldırı kararıyla Beyaz Saray’da en riskli hamlesini yaptı

Bloomberg'in analizine göre ABD Başkanı Donald Trump, Cumartesi gecesi İran’a düzenlenen saldırı emrini vererek, Beyaz Saray’daki görev süresinin en riskli ve belirleyici kararlarından birine imza atmış olabilir. İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü savaşa ABD’nin doğrudan katılımını içeren bu hamle, Trump’ın hem ulusal hem de uluslararası siyasi mirasını şekillendirecek potansiyel bir dönüm noktasını işaret ediyor. Başkanın çevresine göre, bu saldırı kararı, İran’ın ve onun bölgesel vekillerinin zayıfladığı bir dönemde, sınırlı ama etkili bir askeri müdahalenin mümkün olduğu varsayımına dayanıyor.

Trump’ın stratejisinin merkezinde, korkuya kapılmış bir Tahran’ın hızla bir çözüm arayacağı beklentisi yer alıyor. Bu senaryo gerçekleşirse, ABD onlarca yıldır ulaşmaya çalıştığı ancak başarılı olamadığı bir dış politika hedefine ulaşabilir: İran’ın nükleer tehdit kapasitesinin ortadan kaldırılması. Trump da böylece, güçlü duruşuyla barışı sağlayan lider imajını hem iç politikada hem de uluslararası alanda pekiştirebilir.

Ancak bu adım, riskleri bakımından da oldukça yüklü. Ortadoğu’daki savaşın genişleyebileceği, ABD ve İsrail’in güvenliğinin tehdit altına girebileceği ve Amerika’nın yeni bir küresel çatışmaya sürüklenebileceği ihtimalleri ciddi biçimde masada duruyor. Trump’ın saldırı kararını savunan ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, pazar günü Pentagon’da düzenlenen basın toplantısında, “Birçok başkan İran’ın nükleer programına son darbeyi indirmeyi hayal etti. Ama bunu gerçekleştirebilen yalnızca Başkan Trump oldu,” diyerek kararı tarihsel bir başarı olarak sundu.

Öte yandan, dış politika uzmanları, İran’ın tepkisinin henüz netleşmediğini ve zafer ilan etmek için erken olduğunu vurguluyor. Washington merkezli Orta Doğu Enstitüsü’nün kıdemli araştırmacısı Brian Katulis, İran rejiminin nasıl bir karşılık vereceğinin belirsiz olduğunu, ancak ülkenin bölgedeki vekil ağlarının hâlen operasyonel olarak etkili olduğunu ve istikrarsızlık yaratma kapasitesine sahip olduğunu belirtti.

Trump, 2024 seçim kampanyasının büyük bölümünü, ikinci döneminde savaş değil barış arayacağını vurgulayarak yürütmüştü. Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun baskıları altında, bu saldırıyı bir tehdit değil fırsat olarak değerlendirdi. Hem İran’a gözdağı vermek hem de başkomutan olarak kararlılığını göstermek isteyen Trump, cumartesi günü Beyaz Saray Durum Odası’nda üst düzey danışmanlarıyla bir araya geldi. Görüşme sırasında başında kırmızı “Make America Great Again” şapkası vardı. Gece yarısı yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, askeri operasyonun gerekirse genişletileceğini belirtti.

Trump, “Ya barış olacak ya da İran için sekiz günde tanık olduğumuzdan çok daha büyük bir trajedi yaşanacak,” dedi. Ardından şu ifadeleri kullandı: “Unutmayın, daha çok hedef var... Ancak barış hemen gelmezse, diğer hedeflerin peşine hassasiyet, hız ve beceriyle düşeceğiz.”

Trump’ın başkan yardımcısı JD Vance da müdahaleyi savundu. Geçmişte ABD'nin yurtdışı çatışmalarına katılmasını eleştiren Vance, ABC News’e verdiği röportajda “Zayıf olamazsınız. İranlıların nükleer silaha sahip olmasına izin veremeyiz,” dedi.

İran meselesi, Trump’ın müdahaleci olmayan dış politika çizgisinin en başından beri bir istisnası olarak öne çıkıyor. 2020’nin başlarında, ilk başkanlık döneminin sonlarına doğru, İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta öldürülmesini içeren yüksek riskli bir operasyonu da Trump yönetimi yürütmüştü. O dönem Trump, “Amerikalılar tehdit altındaysa gereken tüm adımları atmaktan çekinmeyiz. Bu İran için özellikle geçerlidir,” demişti.

Geçtiğimiz ay Körfez’e yaptığı ziyarette de İran’a karşı doğrudan mesajlar vermeye devam etti. “Onların güvenli ve büyük bir ülke olmasını isteriz ama nükleer silaha sahip olmalarını istemiyoruz,” diyen Trump, bu sözlerini “Bu teklif sonsuza kadar masada kalmayacak” şeklinde tamamlamıştı.

Trump’ın İran’a karşı kullandığı sert dil, Kanada’daki G7 Zirvesi’nden erken ayrılıp İran’la ilgili güvenlik toplantıları düzenlediği geçen hafta daha da sertleşti. Perşembe günü İran’a verilen “iki haftalık süre” önerisi, beklenenden çok daha kısa sürdü. Bunun ardından Trump saldırı emrini verdi.

Trump’ın dış politika çizgisindeki bu değişim, uzmanların dikkatini çekiyor. Daha önce Pentagon’da Ortadoğu'dan sorumlu savunma bakan yardımcılığı yapmış olan ve şu anda Washington’daki Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nde çalışan Dana Stroul, “Trump diplomasiyi tercih ettiğini, ABD’yi yeni savaşlara sürüklemek istemediğini birçok kez dile getirmişti. Ancak şimdi, Amerikan halkına açık ve ciddi bir açıklama yapılmadan, Kongre’ye danışılmadan ülkeyi İran’la doğrudan savaşa soktu,” diyerek sert eleştiriler yöneltti.

Cumartesi gecesi yapılan saldırıya Cumhuriyetçi Kongre üyeleri hızla destek verdi. Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, operasyonun “Amerika’ya ölüm” sloganları atan İran rejiminin nükleer silah elde etmesini engellediğini savundu. “Bu, Amerika Öncelikli dış politikasının eylem hâlidir,” diyerek Başkan’a desteğini açıkladı.

Ancak Demokrat Parti cephesinde büyük tepki vardı. Başkanın Kongre’yi bilgilendirmemesi ve askeri müdahale için yasal yetki almaması eleştirildi. Demokrat vekiller, Trump’ın tek taraflı hamlesinin ABD demokrasisi ve anayasal denetim mekanizmaları açısından ciddi sorunlar doğurduğunu dile getirdi.

Saldırı kararının ABD seçmenleri nezdinde nasıl yankı bulacağı ise net değil. Geçtiğimiz hafta yayımlanan bir YouGov/Economist anketine göre, Trump’ın kendi seçmenlerinin bile yüzde 53’ü, ABD’nin İsrail’e İran’a saldırıda katılmasını onaylamıyor.

Buna rağmen, Carnegie Uluslararası Barış Vakfı'ndan eski Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu müzakerecisi Aaron David Miller’a göre, Trump’ın savaş kararına siyasi olarak çok şey bağladığı açık. İran’ın misilleme yapması halinde, savaşın daha da derinleşmesine karşı direniş göstermesi kolay olmayabilir. Ancak Miller, bu siyasi momentumun kısa ömürlü olabileceği uyarısında da bulundu. “Eğer Amerikalı askerler ölürse ya da petrol fiyatı varil başına 100 doları aşarsa, kamuoyunun tepkisi değişebilir,” dedi.

Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’nin kıdemli Demokrat senatörü Jack Reed ise gelişmeleri şu sözlerle değerlendirdi: “Bu, Başkan Trump’ın oynadığı büyük bir kumar ve işe yarayıp yaramayacağını henüz kimse bilmiyor.”