İsrail-İran gerilimi Çin’in enerji stratejisini ve Ortadoğu’daki nüfuzunu sarsıyor

PAYLAŞ
İsrail-İran gerilimi Çin’in enerji stratejisini ve Ortadoğu’daki nüfuzunu sarsıyor

Financial Times'ın haberine göre İsrail’in İran’a yönelik saldırıları, yalnızca bölgesel dengeleri değil, aynı zamanda Çin’in enerji arz güvenliğini ve Ortadoğu’daki jeopolitik hedeflerini de tehdit ediyor. Çin’in yıllardır ekonomik ve diplomatik ilişkilerini güçlendirdiği Tahran ile kurduğu enerji bağımlılığı ve stratejik ortaklık, tırmanan çatışmalarla birlikte kırılgan hale geliyor.

Çin, dünyanın en büyük petrol ithalatçısı konumunda bulunurken, İran’dan gelen ucuz ham petrol akışı Pekin’in enerji karışımında önemli bir yer tutuyor. İran aynı zamanda Çin’in Ortadoğu’daki etkisini artırmak adına kullandığı temel diplomatik araçlardan biri. Ancak İsrail’in askeri müdahalesiyle birlikte bu ilişki çerçevesi ciddi bir belirsizlikle karşı karşıya kaldı.

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, bu hafta yaptığı açıklamada İsrail-İran geriliminin taraflarını “gerginliği daha da tırmandırmamak için hızla harekete geçmeye” çağırdı. Pekin, Washington’a da mesaj vererek, ABD’nin İran ile Çin arasında süregelen ticarete müdahale etmemesi gerektiğini savundu ve Amerikan yaptırımlarına karşı çıkarak İran ile olan ekonomik bağlarını savundu.

Tüm bu açıklamalara rağmen Çin tarafında temkinli bir diplomasi çizgisi dikkat çekiyor. İsrail merkezli Abba Eban Enstitüsü’nden Çin-Ortadoğu ilişkileri uzmanı Gedaliah Afterman, Pekin’in son gelişmelerden ciddi şekilde kaygı duyduğunu belirterek, hem enerji güvenliği açısından hem de İran’la kurduğu stratejik bağlar bakımından büyük bir kayıp riski taşıdığını vurguladı.

İran, 2018'de ABD’nin nükleer programına karşı başlattığı yaptırım dalgası sonrasında Çin’le ilişkilerini derinleştirmişti. İran’ın en büyük ekonomik partneri haline gelen Çin, Tahran’dan petrol ithalatının yanı sıra elektronik ürünler, araçlar, makineler ve nükleer enerji ekipmanları tedarik ediyor. ABD Enerji Bilgi İdaresi’ne göre, Çin geçen yıl günlük ortalama 11,1 milyon varil petrol ithal etti ve bu petrolün yüzde 15’i İran’dan geldi.

Ancak bu bağ kuvvetli olsa da çatışma ortamı, Çin’in tedarik kanallarını riske atıyor. 2023 ve 2024’ün büyük bölümünde İran’dan yapılan sevkiyatlar artış gösterse de, ABD'nin yeni yaptırım sinyalleriyle birlikte bu akış son aylarda gerilemeye başladı. Eylül 2024’te İran’ın günlük 2,4 milyon varillik ihracatının 1,6 milyon varili Çin’e yönelmişken, Nisan 2025 itibarıyla bu miktar 740 bin varile kadar düştü. Yaptırımlardan kaçınmak adına bazı kargolar Malezya üzerinden yönlendirilmiş olsa da, enerji güvenliği endişeleri giderek derinleşiyor.

Fitch Ratings uzmanları, tüm İran ihracatının kaybedilmesi olasılığının düşük olduğunu belirtirken, OPEC+ ülkelerinin yedek üretim kapasitesinin bu açığı telafi edebileceğini ifade etti. Yine de Hürmüz Boğazı üzerinden yapılan sevkiyatların sekteye uğraması durumunda, çok daha ciddi arz kesintileri gündeme gelebilir. Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinden Çin’e taşınan yüz milyarlarca dolarlık enerji ürünleri, doğrudan bu geçiş hattına bağlı durumda.

Oxford Enerji Çalışmaları Enstitüsü’nden Michal Meidan’a göre, Çin’in stratejik rezervleri 90 ila 100 günlük bir enerji ihtiyacını karşılayabilecek kapasiteye sahip. Ancak daha uzun süreli bir kriz, Pekin’in hem enerji fiyatlarıyla hem de jeopolitik risklerle başa çıkma kapasitesini zorlayabilir.

Öte yandan, Çin'in sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) bağımlılığı da dikkat çekici. S&P Global verilerine göre, Çin'in 2024’teki LNG ithalatının dörtte birinden fazlası Katar ve BAE’den sağlandı. Her ne kadar Çin’in bu ülkelerle 15 uzun vadeli tedarik anlaşması bulunsa da, olası arz sıkışıklıklarında ithalatçıların yüksek fiyatlı spot piyasaya yönelmek zorunda kalacağı belirtiliyor.

Bu kriz, Çin’in enerji stratejisinde uzun süredir yürüttüğü bağımsızlık hamlelerini de hızlandırabilir. Güneş ve rüzgar enerjisindeki yatırımlarla birlikte, ülkenin elektrik üretim kapasitesindeki yenilenebilir payı geçen yıl yüzde 56’ya ulaştı. Bernstein araştırma şirketinden Neil Beveridge, Şi yönetiminin bu krizi enerji bağımsızlığına geçişi hızlandırma yönünde bir uyarı sinyali olarak değerlendireceğini ve “daha önce yeterince hızlı değilse, şimdi çok daha hızlı olacak” sözleriyle bu yönelimi pekiştirdi.

Diplomatik alanda da Çin’in zayıflayan bir İran’la birlikte bölgede etkisinin sınırlanabileceği değerlendirmesi yapılıyor. 2021’de İran’la 25 yıllık bir stratejik işbirliği anlaşması imzalayan ve Tahran’ın 2023’te Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katılımını sağlayan Pekin, 2023’te Suudi Arabistan ile İran arasında sağlanan diplomatik normalleşmede arabulucu rol üstlenmişti.

Ancak Çin, şu ana kadar İsrail-İran çatışmasında doğrudan bir taraf haline gelmemeyi tercih etti. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nden Jingdong Yuan, Pekin'in söylem düzeyinde İran'ı savunur göründüğünü ancak uygulamada bölgesel çatışmalara yaklaşımının temkinli ve mesafeli olduğuna dikkat çekti.

Stimson Center’dan dış politika uzmanı Yun Sun ise, İran sisteminin çökmesinin Çin açısından istenmeyen bir senaryo olduğunu söyledi. Bu durumun bölgedeki Amerikan etkisini artırabileceğine işaret eden Sun, “İran’ın zayıflaması Çin için iyi bir haber değil” değerlendirmesinde bulundu.

Çin için bu kriz, hem enerji arzı hem de küresel düzeyde diplomatik konumlanma açısından önemli bir dönemeç niteliği taşıyor. İsrail-İran savaşı, Pekin’in dış politikasındaki sınırlılıkları görünür kılarken, enerji stratejisini yeniden inşa etme ihtiyacını da sert biçimde hatırlatıyor.